Bunları Biliyormusunuz???

Genel Konular
Kullanıcı avatarı
esinoviç
Yeni Üye
Mesajlar: 98
Kayıt: 11 Ara 2006, 09:58
Konum: kocaeli

Bunları Biliyormusunuz???

Mesaj gönderen esinoviç »

Kendi dirseğini yalamanın imkansız olduğunu
Ördeğin vakvaklamasının yankı yaratmadığını ve bunu kimsenin açıklayamadığını
Dünyadaki fotokopi makinelerinde meydana gelen arızaların %23 ünün, makinenin üstüne oturup kendi popolarının fotokopisini çekmek isteyen insanlar sayesinde meydana geldiğini
Yaşamın boyunca uyku sırasında yaklaşık 70 böcek ve 10 örümcek yiyeceğini (Mmmmh!!:)
İdrarın zifiri karanlıkta parladığını
Eğer çok şiddetli hapşırırsan, kaburgalarından birini kırabileceğini
Hapşırmayı engellemeye calışırsan, başındaki veya boynundaki damarlardan birinin yırtılabileceğini ve ölebileceğini
Hapşırdığın sırada gözlerini açık tutmaya çalışırsan, yerlerinden fırlayabileceklerini
Domuzların vücut yapılarından dolayı hiçbir zaman başlarını yukarı kaldırıp gökyüzüne bakamadıklarını
Dünya nüfusunun %50 sinin hiç telefonla konuşmadığını
Farelerin ve atların kusamadıklarını
1 saat süreyle kulaklıkla birşey dinlemenin kulaktaki bakteri sayısını %700 arttırdığını
Çakmağın kibritten önce bulunduğunu
Parmak izleri gibi dil izlerinin de her insan için benzersiz olduğunu
Bu yazıyı okuyan insanların %75 inden fazlasının, dirseklerini yalamaya çalışacaklarını
Güneşin rengine benzemez gece...
Üşütür ayaz, korkutur karanlık...
Bir gariplik bir hüzün kaplar içimi...
Ya bu şehirde BEN fazlayım
Ya da BİRİ eksik...
Kullanıcı avatarı
esinoviç
Yeni Üye
Mesajlar: 98
Kayıt: 11 Ara 2006, 09:58
Konum: kocaeli

Gökyüzü Neden Mavidir

Mesaj gönderen esinoviç »

Gökyüzünün mavi görünmesinin (dikkat! olmasının değil görünmesinin! çünkü normalde atmosferimiz daha doğrusu hava renksiz bir gazdır!) tek sebebi kırılma hadisesidir.

Güneş ışınları atmosfere girdiğinde atmosferdeki gaz moleküllerine ve toz parçacıklarına çarparak saçılır. Gün ışığı değişik dalga boylu birçok ışından oluşur. En kısa dalga boylu mavi ışınlar atmosferin üst tabakalarındaki küçük parçacılar tarafından hemen saçılırlar. Fakat kırmız
ışık (ki en büyük dalga boylu ışıktır!) saçılmak için daha büyük parçacıklara çarpmak zorundadır.

Gökyüzü açık olduğunda, mavi ışık diğer ışıklara oranla en fazla saçılan ışıktır. Bu yüzden de gökyüzü mavi görünür. Mesela gökyüzü yoğun bulutlarla veya dumanla dolu olduğunda, tüm ışınlar nerede ise aynı oranda saçılır. Bu da gökyüzünün gri renkte görünmesine sebep olur.

Gün batımında veya doğumunda ise güneş ışınları atmosfere eğik girdikleri için daha fazla yol katetmek zorunda kalırlar. Bu yüzden daha çok ışın ve renk saçılır ve o posterlere konu olan, şahane gün doğumu ve batımını gözlemleyebiliriz. Çok az saçılmış olan kırmızı ışık ise güneşe ve ufuğa kızıl veya portakal görüntü verir.
En son esinoviç tarafından 27 Şub 2007, 15:08 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Güneşin rengine benzemez gece...
Üşütür ayaz, korkutur karanlık...
Bir gariplik bir hüzün kaplar içimi...
Ya bu şehirde BEN fazlayım
Ya da BİRİ eksik...
Kullanıcı avatarı
esinoviç
Yeni Üye
Mesajlar: 98
Kayıt: 11 Ara 2006, 09:58
Konum: kocaeli

Banyodan sonra ellerimiz neden buruşur?

Mesaj gönderen esinoviç »

Bütün vücudumuz, bir kısmı gözle görülebilen, büyük bir kısmı da ancak dikkatli bakınca fark edilen kıl ve tüylerle kaplıdır. Bu tüy ve kılların dibinde 'sebum' adı verilen yağ bezleri vardır. Bunların çıkardığı yağ, su geçirmez keratin bir tabaka oluşturur ve suyun derimizden içeri girmesini önleyerek derimizi yumuşak tutar.
Belki de en çok kullanılan yerler olmaları nedeni ile vücudumuzda sadece parmak uçlarımız ve tabanlarımızda kıl veya tüy yoktur. Dolayısı ile koruyucu keratin tabaka da yoktur. Ayrıca parmaklarımızın uçları ve ayaklarımızın tabanları kalın bir deri tabakası ile kaplanmıştır.
Parmaklarımızın uçları ve tabanlarımız suyun altında belli bir süre kalıp iyice ıslanırsa, osmos denilen daha sulu bir maddenin daha koyu bir maddenin içine girişi sonucunda derimizin altına su girer ve bu su burada kendine yer bulmak ister. Ancak buradaki kalın derimizin genleşerek bu suya ayırabileceği fazla yeri olmadığı için, aynen yazın çok sıcak havalarda yollardaki asfaltlarda olduğu gibi eğilir, bükülür yani büzüşür.
Güneşin rengine benzemez gece...
Üşütür ayaz, korkutur karanlık...
Bir gariplik bir hüzün kaplar içimi...
Ya bu şehirde BEN fazlayım
Ya da BİRİ eksik...
Kullanıcı avatarı
esinoviç
Yeni Üye
Mesajlar: 98
Kayıt: 11 Ara 2006, 09:58
Konum: kocaeli

Erkekler eskiden nasıl tıraş oluyorlardı?

Mesaj gönderen esinoviç »

1991'de Avusturya Alpleri'nde buzullar arasında donmuş bir erkek cesedi bulundu. Şaşırtıcı olan cesedin 5.200 yıl önce yaşamış birine ait olması ve bugüne kadar hemen hemen hiç bozulmadan kalabilmesiydi. 'Alp Çobanı' adı verilen bu,cesette dikkat çeken bir başka husus da, yüzünde sakal ve bıyık olmamasıydı.
Arkeologlara göre erkekler tarih öncesi devirlerde de tıraş oluyorlardı. Mağara duvarlarındaki bu devirlerden kalma resimler sakal tıraşı için kabukların, köpekbalığı dişlerinin, en çok da keskinleştirilmiş çakmaktaşlarının kullanıldığını göstermektedir. Günümüzde keşfedilen bazı ilkel kabilelerde çakmaktaşının bu amaçla kullanıldığı gerçekten de görülmektedir. Mısır'da açılan mezarlarda eski Mısırlıların M.Ö. 4. yüzyılda sakal kesmek için kullandıkları altın ve bakır aletler bulunmuştur.
Tarih öncesi erkeğinin sakal tıraşı olma nedeni, kesilmezse 150 santimetreye kadar uzayabilecek olan sakalın hareket kabiliyetini hayli kısıtlamasıdır. Ancak sinek kaydı tıraş olma ihtiyacının nedeni bilinmemektedir. Her gün kesilmesi gerekiyorsa erkekler niçin sakallı yaratılmışlardır, o da ayrı bir konu. Erkekler günümüzde olduğu gibi geçmiş zamanlarda da din, toplumsal konum ve moda gibi nedenlerle tıraş oluyorlardı. Örneğin, Ro-ma'da sadece özgür insanlar tıraş olabilirdi.
MS. 14. yüzyılda şimdiki usturanın ilkelleri ortaya çıkmaya başladı, ama erkeklerin acılı ve kanlı tıraş derdi 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti. King Camp Gillette (jilet) ABD'de 1901 yılında ilk iki taraflı jileti keşfetti. Ancak Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar 168 jilet ve 51 makine satabilmişti. Savaş başlarında ABD hükümeti ordunun ihtiyacını karşılamak için firmaya 3,5 milyon tıraş makinesi sipariş etti. Böylece tıraş bıçağı bir sektör haline geldi
Kısa bir süre sonra eski bir kılıç üreticisi olan Wilkinson firması da tıraş bıçağı üretimine geçti ve bu ikili günümüze kadar piyasanın devleri olarak geldiler. Günümüzde Gillette dünya pazarının yüzde 66'sini elinde bulundururken, Wilkinson'un payı yüzde 20'dir. Daima sektörün motoru olan Gillette aslında kaşifinin ve firmanın ismi ve bir marka iken ürünün de ismi haline gelmiştir.
1950'li yıllarda ilk elektrikli tıraş makineleri devreye girdi. Aynı yıllarda ise paslanmaz çelik tıraş bıçağı piyasaya çıktı. Günümüz erkeklerinin yaklaşık yüzde 80'i ıslak tıraşı yani tıraş bıçağı kullanmayı tercih ediyor. Dünyada tıraş olan 2 milyar erkek ve her birinin yüzünde ortalama 15 bin kıl varken ve hele hele bu kıllar günde yaklaşık 2 milimetre uzarken, yani bir erkeğin ömrünün ortalama 100 günü tıraş olmakla geçerken, kim bükebilir tıraş bıçağı sektörünün bileğini?
Güneşin rengine benzemez gece...
Üşütür ayaz, korkutur karanlık...
Bir gariplik bir hüzün kaplar içimi...
Ya bu şehirde BEN fazlayım
Ya da BİRİ eksik...
Kullanıcı avatarı
esinoviç
Yeni Üye
Mesajlar: 98
Kayıt: 11 Ara 2006, 09:58
Konum: kocaeli

Neden gıdıklanıyoruz?

Mesaj gönderen esinoviç »

Gıdıklanmak rahatsız edici olduğu kadar eğlendiricidir de. Başkaları tarafından, hatta bazen dokunulmadan gıdıklanırız, ama kendi kendimizi gıdıklayamayız. Bazıları gıdıklanmaya karşı çok hassasken bazıları etkilenmez bile.
Bir insan gıdıklanınca, derinin yüzeyinde bulunan küçük sinir lifcikleri harekete geçer. Özellikle tüyle okşama, böcek yürümesi gibi olaylara hassas olan bu lifcikler, sinyalleri beyne gönderirler. Ancak araştırmacılar bu sinyallerin beyinde nereye kaydedildiğinden emin değiller. Beyinin gıdıklanmaya tepkisi, kaşınmaya olan tepkisi gibi, gönülsüz yapılan bir tepkidir.
Gıdıklama ile kan basıncı artarken, nabız ve kalp atışı hızlanır, beynin uyanıklığı fazlalaşır. Gıdıklanmanın fiziksel olduğu kadar psikolojik yanı da vardır. Gıdıklanma başlangıçta zevkli olabilirse de sürdürüldüğünde korku ve paniğe dönüşebilir.
İnsanların daha çok gıdıklandıkları yerler, ayak altı, avuç içi ve koltuk altı gibi bölgelerdir. Bunun nedeni, buraların çok hassas bölgeler olmalarıdır.
İnsan beyni vücuda gelen uyarıların hangisinin insanın bizzat kendisinden, hangisinin dışarıdan geldiğini ayırt eder ve ona göre öncelik verir. Örneğin, elimizin yanması gibi acil refleks gerektiren dışarıdan gelen uyarılara öncelik verir. Bu nedenle bir başkası tarafından gıdıklandığımızda reaksiyon gösteririz ama kendi kendimizi gıdıklamaya çalıştığımızda beyin bu noktalardaki hassasiyeti azalttığından gıdıklanamayız.
Güneşin rengine benzemez gece...
Üşütür ayaz, korkutur karanlık...
Bir gariplik bir hüzün kaplar içimi...
Ya bu şehirde BEN fazlayım
Ya da BİRİ eksik...
Kullanıcı avatarı
esinoviç
Yeni Üye
Mesajlar: 98
Kayıt: 11 Ara 2006, 09:58
Konum: kocaeli

Mesaj gönderen esinoviç »

Ünlü besteci Beethoven'in son bestesini, sağır olarak yaptığını...

Paris'teki Versailles Sarayı'nın 1300 odası olduğunu ve hiç tuvaletinin olmadığını...

Bir çift sineğin sadece nisan-mayıs aylarında bıraktıkları yumurtaların tamamından sinek çıksa idi, dünyayı 14 metre kalınlığında bir sinek tabakası kaplayacağını...

Eyfel kulesinin yapımında toplam 6400 ton ağırlığında 18.100 adet demir parçası kullanıldığını...

Süleymaniye camiinin 4 minaresi olmasının sebebinin, Kanuni'nin İstanbul'un fethinden sonraki dördüncü padişah; bu dört minaredeki on şerefenin de Osmanlının onuncu padişahı olduğunun bir işareti anlamına geldiğini...

Bir insandaki toplam damar uzunluğunun 150 bin km. ve dünya ile güneş arasındaki mesafenin de 150 milyon km. olduğunu...

Osmanlı sultanlarının ve bazı alimlerin başlarındaki kavukların, kefenlerinden oluştuğunu, sık sık ölümü hatırlayıp ona göre karar verdiklerini, ayrıca öldükleri zaman hemen başlarındaki kefenle defnedildiklerini...

Bir futbolcunun topa her kafa vuruşunda, beyninden 1000(bin) hücrenin öldüğünü...

Ortalama bir insanda 30.000-100.000 adet saç olduğunu, hergün yaklaşık 100 tanesinin döküldüğünü...

İnsan vücudunun her 7 yılda -ölen hücrelerin yerine yenisi gelerek- tamamen yenilendiğini...

Amerikan halkının %60'ının ülkelerini, dünya haritasında bulamadıklarını...

0(sıfır)'ı müslümanların bulduğunu...

Dünyaya her yıl düşen yağış miktarının eşit olduğunu...

Beşiktaş kulübünün kuruluşundaki Kırmızı-Beyaz renklerinin, Balkan savaşındaki mağlubiyetten sonra Siyah-Beyaz olarak değiştirildiğini...

Galatasaray kulübünden, yıllar önce bir grubun ayrılıp 'Güneşspor' u kurduğunu...

Fenerbahçe Kulübünün ilk adının 'Siyah Çoraplılar' olduğunu...

İbni Sina'nın göz ameliyatı yaptığını...

17 Ağustos 1999'da sabaha karşı 02:58 civarı 7.4 şiddetinde, gece büyük bir deprem yaşadık. Kur'an-ı Kerim'in 7inci (A'raf) suresinin 4üncü ayetinde sanki bu depremin anlatıldığını... ("Biz nice memleketler halkını helâk ettik ki onlara azabımız, gece yatarlarken, yahut göndüz istirahat ederlerken gelmişti" Kur'an-ı Kerim(7/4))
Güneşin rengine benzemez gece...
Üşütür ayaz, korkutur karanlık...
Bir gariplik bir hüzün kaplar içimi...
Ya bu şehirde BEN fazlayım
Ya da BİRİ eksik...
Kullanıcı avatarı
esinoviç
Yeni Üye
Mesajlar: 98
Kayıt: 11 Ara 2006, 09:58
Konum: kocaeli

dünyayı saran 50 gerçek

Mesaj gönderen esinoviç »

50 gerçek" olarak adlandırılan aykırılıklar, yanlışlıklar veya sorumsuzluklar, ilk bakışta birbiriyle ilintili gözükmeyebilir. Ama her biri, dünyanın çivisinin üzerine bir balyoz gibi iniyor.
"Yokoluş"a doğru hızla sürükleniyoruz. Kendi ikbalimiz için fır dönerken, bir de dünyanın nasıl döndüğüne bakalım...
İşte, dünyayı tersine çeviren 50 gerçek:
1- Bir Japon kadını ortalama 84 yıl, bir Botswanalı kadın sadece 39 yıl
yaşıyor.
2- Dünyadaki obez nüfusun üçte biri, gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.
3- ABD ve İngiltere, gelişmiş ülkeler arasında en yüksek erken hamilelik
oranına sahip.
4- Çin'de 44 milyon kadın kayıp.
5- Brezilya'daki Avon kadınlarının sayısı, asker sayısından fazla.
6- 2002'de idamların yüzde 81'i ABD, Çin ve İran'da gerçekleşti.
7- İngiliz süpermarketleri, müşterileri hakkında hükümetten daha fazla
bilgiye sahip.
8- AB'deki her inek için verilen günlük 2.50 dolarlık sübvansiyon,
Afrika'nın yüzde 75'inin günlük geçiminden daha fazla.
9- 70'in üzerindeki ülkede aynı cinsten iki kişinin ilişkisi yasak,
9'unda ise cezası ölüm.
10- Dünya nüfusunun beşte biri, günlük 1 dolarında altında gelirle
yaşıyor.
11- Rusya'da yılda 12 binin üzerinde kadın aile içi şiddet sonucunda
hayatını kaybediyor.
12- 1 yılda 13.2 milyon Amerikalı, estetik ameliyat yaptırdı.
13- Kara mayınları nedeniyle saatte bir insan ölüyor ve sakat kalıyor.
14- Hindistan'da 44 milyon çocuk işçi var.
15- Sanayileşmiş ülkelerde insanlar, günde 6-7 kg katkı maddesi yiyor.
16- Dünyanın en çok kazanan sporcusu golfçu Tiger Woods, yılda 78 milyon
dolar, yani saniyede 148 dolar kazanıyor.
17- Amerikalı 7 milyon kadın, 1 milyon erkek yeme bozukluğu çekiyor.
18- 15 yaşındaki İngilizlerin yarısı uyuşturucu kullanmış, dörtte biri
sigara içiyor.
19- Washington'daki lobi endüstrisinde 67 bin kişi, her seçilmiş kongre
üyesi için 125 kişi çalışıyor.
20- Motorlu araçlar dakikada 2 insanı öldürüyor.
21- 1977'den bu yana ABD'deki kürtaj kliniklerinde 80 bin şiddet ve
taciz vakası yaşandı.
22- Mc Donalds'ın altın kemerini tanıyanların sayısı, Hıristiyan tacını
tanıyanlardan fazla.
23- Kenya'da bir ailenin gelirinin üçte biri rüşvete gidiyor.
24- Dünyadaki yasadışı uyuşturucu pazarı 400 milyar dolar.
25- Amerikalıların üçte biri, uzaylıların geldiğine inanıyor.
26- 150'den fazla ülkede işkence var.
27- Her gün dünya nüfusunun yedide biri, yani 800 milyon insan aç
kalıyor.
28- Amerikalı siyah erkeklerin hapse girme ihtimali, yüzde 33.
29- Dünyanın üçte biri savaş halinde.
30- Petrol rezervleri 2040'da tükenebilir.
31- Sigara içenlerin yüzde 82'si gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.
32- Dünya nüfusunun yüzde 70'i, bugüne dek hiç çevir sesi duymadı.
33- Silahlı çatışmaların dörtte biri, doğal kaynakları ele geçirmek için
yaşanıyor.
34- Afrika'da 30 milyon kişi AIDS.
35- Her yıl 10 dil ölüyor.
36- İntiharla ölenlerin sayısı, çatışmalarda ölenlerden fazla.
37- ABD'de her hafta ortalama 88 öğrenci sınıfa silah getiriyor.
38- Dünyada en az 300 bin düşünce suçlusu var.
39- Her yıl 2 milyon genç kız ve kadın sünnet ediliyor.
40- Silahlı çatışmalarda 300 bin çocuk asker savaşıyor.
41- İngiltere'de 2001 seçimlerinde 26 milyon kişi, Pop Idol'un ilk
sezonunda 32 milyon kişi oy kullandı.
42- ABD, pornografiye yılda 10 milyar dolar harcıyor.
43- ABD, "haydut devlet" diye ilan ettiği 7 ülkeden 33 kat daha fazla
askeri harcama yapıyor.
44- Dünyada 27 milyon köle var.
45- Amerikalılar çöpe saatte 2.5 milyon plastik şişe atıyor, yani her üç
haftada bir Ay'a ulaşmaya yetecek uzunlukta şişe birikiyor.
46- Sıradan bir İngiliz, günde yaklaşık 300 defa kameraya yakalanıyor.
47- Her yıl 120 bin kadın veya genç kız, Batı Avrupa'ya satılıyor.
48- Yeni Zelanda'dan İngiltere'ye uçakla getirilen bir tane kivi,
atmosfere kendi ağırlığının 5 katı sera gazı salıyor.
49- ABD'nin, BM'ye 1 milyar dolardan fazla borcu var.
50- Yoksul aile çocuklarının psikolojik sorun yaşama ihtimali, zengin
aile çocuklarına göre 3 kat daha fazla.
Güneşin rengine benzemez gece...
Üşütür ayaz, korkutur karanlık...
Bir gariplik bir hüzün kaplar içimi...
Ya bu şehirde BEN fazlayım
Ya da BİRİ eksik...
Kullanıcı avatarı
esinoviç
Yeni Üye
Mesajlar: 98
Kayıt: 11 Ara 2006, 09:58
Konum: kocaeli

acayip ölümler

Mesaj gönderen esinoviç »

Gerçekten bunlar bir dea daha insanların cahillliğini gösteriyor ama çok ilginç

1.Bir işçi 600 tonluk press makinesinin, arasından emeklemek suretiyle
geçerek,ucundaki 2450 santigratlık fırında sigarasını yakmaya çalıştı. Mekanı
Cennet olsun...

2.Kurtarmaya gelen ambulans yerde yatan yaralının suratına park etti.
yaralının toprağı bol olsun....

3.Berberin "rahatlatma" amacıyla müşterisinin boynunu aniden sağa sola
çevirmesi sonucunda, müşteri boyun kırılması ile bayağ bir rahatladı.. Allah
rahmet eylesin...

4.Kafasında mermer kırdırmaya çalışan medyatik bir karateci travma sonucu öldü.
5.Midesine kaçan sineği öldürmek amacıyla ağzına sinek ilacı sıktı... Allah
kalanlara akıl fikir versin...

6.Katta olmayan asansöre binmeye çalışan adam boşluğa düştü. Başımız
sağolsun...

7.Balkona 50 kişi çıktılar ve sonuçta balkon çöktü. Böylece toplu ölüm
gerçekleşti...

8.Ormanda zehirli mantarları mangalda bir güzel közleyip afiyetle yiyen aile bir
daha evine dönemedi.

9.Yatağındaki tahtakurusu ve bilumum haşaratı öldürmek için yatağını ilaçladı ve
aradan iki, üç dakika geçmeden aynı yatakta derin bir uykuya daldı. Sabahı
getiremedi...

10.Adam, yolda mutlu mesut yürürken kafasına balkon düştü. Toprağı bol olsun,
iyi adamdı...

11.Sarhoş bir şekilde tem otoyolunda seyreden bir araçtaki beş kişi; radyoda
çalmaya başlayan oynak bir şarkı üzerine aracı sağa çekdiler ve tem'de göbek
atmaya başladılar. Sonucuna katlandılar tabii. İşin ilginç yanı ise bu 5 kişiden
5'ininde ölmesi ve beşine de ayrı ayrı araçların çarpmış olması...

12.Giriş katın bir kat altında olan ve Üstü ahır olarak kullanılan köy kahvesinde
okey oynayanlar, üstlerine, katın çökmesi sonucu inek,öküz vb. büyükbaş
hayvanların düşmesi ile köy mezarlığındaki anahtar teslim çukurlarına
yerleştiler...

13.Eskiden anlatılan bir lunapark vakası: Parkın 2 kafadar gece bekçisi, park
kapandıktan sonra, dönen salıncaklara binmeye karar vermişler. Yönetici
kabinine girmişler aleti çalıştırmışlar. Makinenin ısınması için 1 dakika kadar
süre gerekiyor tabii. Salıncaklara bir güzel kurulmuşlar. 1 dakikalık süre geçmiş
alet çalışmaya başlamış. Ama 2 kafadar seans süresini ayarlamayı unutunca,
bütün gece kusarak Hakk'ın rahmetine kavuşmuşlar...
Güneşin rengine benzemez gece...
Üşütür ayaz, korkutur karanlık...
Bir gariplik bir hüzün kaplar içimi...
Ya bu şehirde BEN fazlayım
Ya da BİRİ eksik...
Kullanıcı avatarı
xxl55
Yeni Üye
Mesajlar: 192
Kayıt: 12 Eki 2006, 19:18
Konum: ist.

Cemre düşmesi ne demektir?

Mesaj gönderen xxl55 »

Cemreler baharı müjdeliyor...

Filiz Güner
"Bahar kendi gelmeden önce de müjdecilerini gönderir bize. Baharın müjdecisi cemrelerdir. Cemre bir su damlası değildir; ama biz kafamızda cemreyi hep bir su damlası gibi düşünürüz. Sanki o minicik su damlası, önce havaya düşer, havayı ısıtır; sonra suya düşer, suyu ısıtır; en sonunda da toprağa düşer, toprağı ısıtır. "
Kışın soğuk, kısa günlerinde, uzun gecelerinde kurduğumuz bahar düşleri artık gerçeğe dönüyor. Bahar geliyor. “Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” dese de büyüklerimiz, aslında mart ayı baharın ilk ayı. Mart, nisan ve mayıs ayları bahar mevsiminin güzelliklerini içinde toplayan, sonra da bize sunan aylar…

Hele nisan en sevimli çocuğudur baharın… Renkler en güzel oyunlarını nisanla oynar. En güzel yağmurlar nisanda yağar, gökyüzünü eleğimsağmalarla süsler güneş ve yağmur. Bahar bize yeniden dirilmeyi, canlanmayı anlatır. Tabiat kışla birlikte bir kenara bıraktığı yeşil elbisesini tekrar çıkarır sandığından. Hiç solmamıştır elbisesi, renklerinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Ve yeniden giyinir. Ve yeniden çıkar gelir bahar kışın ortasından. En renkli ve en güzel elbisesiyle…

Bahar kendi gelmeden önce de müjdecilerini gönderir bize. Baharın müjdecisi cemrelerdir. Cemre bir su damlası değildir; ama biz kafamızda cemreyi hep bir su damlası gibi düşünürüz. Sanki o minicik su damlası, önce havaya düşer, hava ısınır; sonra suya düşer, suyu ısıtır; en sonunda da toprağa düşer, toprağı ısıtır.



--------------------------------------------------------------------------------

Cemre nedir?

Cemre kelimesi çok eski zamanlardan beri kullanılan bir kelime. Anlamı ‘kor haline gelmiş ateş, köz.’ Köz, yani kıpkırmızı ateş… Büyüklerimiz cemre yerine bazen “cemile” kelimesini de kullanır. Cemre ya da cemile düşmesi baharın gelmek üzere olduğunu haber verir. Eskiden büyüklerimiz yapacakları işleri buna göre ayarlarlarmış. Mesela toprak ısınmadan atılan bir tohum yeşermez. Bu yüzden dedelerimiz, babalarımız, özellikle çiftçilikle uğraşan büyüklerimiz cemre ve buna benzer olayları dikkatle takip eder, işlerini buna göre ayarlarlarmış.



--------------------------------------------------------------------------------

Cemre düşmesi ne demektir?

Zamanı geldiğinde cemre düştü deriz. Düşen bir şey var mıdır, ne nereye düşmüştür? Bu söz söylendiğinde bizler, tabii olarak bir şeyin bir yere düştüğünü düşünürüz. Ama büyüklerimiz aslında pek görünmeyen bu olayı, aklımızın daha kolay kavrayabilmesi için böyle söylüyorlar. Biz de, ateş anlamına gelen cemrenin havaya düşmesini, sanki havaya bir ateş değmiş gibi düşünebiliriz. Ateş değer, yani cemre düşer, hava ısınır. ‘Cemre’nin havaya düşmesi ile hava sıcaklığının arttığı düşünülür. Birinci cemre düştüğü zaman havalar ısınmaya başlar, ikinci ve üçüncü cemreler düşünce artık hava sıcaklığı iyice artmıştır.



--------------------------------------------------------------------------------

Kaç tane cemre vardır ve cemreler ne zaman düşer?

Üç tane cemre vardır. Bunlar sırayla önce havaya, sonra suya sonra da toprağa düşer. Her cemrenin arasında bir haftalık zaman vardır.

Birinci cemre 19-20 Şubat’ta havaya düşer. İlk cemreyle hava bir miktar ısınır.

İkinci cemre 26-27 Şubat tarihlerinde suya düşer.

Üçüncü cemre ise 6-7 Mart tarihlerinde toprağa düşer.

Her cemre düştüğünde sıcaklık biraz daha artar. Bizler de bu ısınmayı hissedebiliriz. Cemre bu ısınma olayının adıdır. Cemre ya da cemile, bu tarihlerde havaya, suya ve toprağa düşüp, bunları ısıttığı düşünülen olaydır.
Kullanıcı avatarı
Şirine
Bizden Biri
Bizden Biri
Mesajlar: 435
Kayıt: 19 Eki 2006, 21:47

Mesaj gönderen Şirine »

PARMAK ÇITLATMA

Kimi insanlar, her iki elinin parmaklarini birbirine gecirerek ve onlari
gererek ses cikartirlar, yani citlatirlar.


Cogumuz buradan gelen sesin kemiklerden geldigini saniriz, hatta
rahatsiz
oluruz ama nedense bunu yapanlar


durumlarindan memnun gorunurler. En cok ve kolaylikla citlattigimiz
yerler
vucudumuzda en cok bulunan


surtunmeli eklem yerleridir. Bu tip eklem yerlerinde, ornegin,
parmaklarinizda, iki kemigin birlestigi yerde bir


baglanti kapsulu ve bu kapsulun icinde de, kemiklerin hareketleri
sirasinda, buralari yaglayan bir sivi bulunmaktadir.


Bu sivinin icinde erimis durumda oksijen, nitrojen ve karbondioksit
gazlari
bulunur. Vucudumuzda en kolay


citlatabilecegimiz eklem yerlerimiz parmaklarimizdir. Parmaklarimiz
gerilince ve eklem yerlerimiz duzlesince bu


kapsul de gerilir. Icindeki sivinin basinci azalir ve gaz kabarciklari
patlamaya baslar. Iste duydugumuz bu seslerdir.


Patlayan kabarciklar sonucunda gazlar bu siviyi terk eder, sivi daha da
genlesir ve eklem yerinin hareket yetenegini artirir.


Kuskusuz ki eklem yerinin gerilmesi, bu kapsulun boyu ile sinirlidir.

Eger parmaklarinizi citlattiginiz anda rontgenini de cekmis olsaniz,
eklem
icinde olusan gaz kabarciklarini gorebilirsiniz.


Bu olay eklem yerindeki hacmi yaklasIk yuzde 15-20 artirir. Ayni
parmaginizi arka arkaya citlatamazsiniz.


Bir sure beklemeniz gerekir, cunku gaz kabarciklarinin sivi icerisinde
tekrar olusmasi biraz zaman alir. Tum bu aciklamalar,


deneylerle kanitlanmasina karsin, yine de bu kadar kucuk gazin, bu denli
buyuk bir ses cikartabilmesinin nedeni hâlâ anlasilmis degildir.

Ayrica detayli calismalar gostermistir ki, citirdama sirasinda iki ayri
ses
duyulmaktadir. Birincisinin gaz kabarciklarinin patlamasi


oldugu biliniyor. Ikinci sesin ise kapsulun uzama sinirina vardiginda
ciktigi saniliyor.

Peki, parmaklarimizi citlatmak vucudumuz icin zararli midir? Bunu
aliskanlik bicimini getirenlerde, eklemler cevresindeki


yumusak doku zarar gormekte, parmaklar sismekte, dolayisiyla elin
kavrama
gucu azalmaktadir.

Alinti
Cevapla

“Genel Konular” sayfasına dön